25 Aralık 2012 Salı

KÜTÜPHANE







Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Çaycuma Meslek Yüksek Okulu  Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Bölümü 2 Sınıf (iö) okumaktayım.Okula erken geldiğim zaman bir çok  vaktimi kütüphanede geçiriyorum.Kütüphanenin çok faydalı olduğunu düşünüyorum.Vize ve final günlerinde  herkesi kütüphanede görmek bana mutluluk veriyor.Ben ve arkadaşlarımın buluşma  noktası  kütüphane oluyor ve burada  istediğimiz bilgiye ulaşıyoruz.Bütün notlarıma buradan internet yoluyla bakıyorum,zaman zaman hüzün zaman zamanda mutluluk içerisinde. Saygılarımla ......




Ümit SALMAN
110157203034






SPOR SALONU



Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Çaycuma Meslek Yüksek Okulu  Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Bölümü (iö) okumaktayım. Okulumuzda çeşitli aktiviteler bu spor salonunda gerçekleşmektedir.Okula erken geldiğimde spor salonunda vakit geçiriyorum arkadaslarımla voleybol basketbol oynuyorum . Okul zamanımda en güzel günlerimi burda geçirdiğimi düşünüyorum. Türk sanat müziğini burada gerçekleşti ve ben ordaydım çok güzel bir gündü benim için  o gün arkadaşlarımızla güzel bir gün geçirdik. İyi ki bu kadar güzel bir spor salonumuz var...




ERDAL GÜLER
110157203044




6 Kasım 2012 Salı

TOKAT İLİNİN TARİHÇESİ

  Tokat, uygarlıkların merkezi olan Anadolu'da, zengin doğal kaynakları, jeostratejik konumu nedeni ile, beyliklerin, devletlerin ve imparatorlukların yaşama ve fetih alanı olmuştur. Orta karadeniz dağlarından güneye, Anadolu'nun içlerine doğru, değişik rakımlarda dizi dizi yaylalar, ovalar, bağ ve bahçeler içindeki akarsularıyla, Dünyada benzeri az olan bu cennet İlimiz, canlı ve zengin tarihinin izlerini bugün de yaşatmaktadır.
     
     Tokat Merkez olmak üzere, Zile'den Reşadiye'ye, Erbaa ve Niksar'dan Artova'ya kadar, ilçe ve köylere yayılmış sayısız tarihi varlıklarımızın pek çoğu, 5000 yıldan bu yana istilalar, savaşlar, depremler ve tahribatlarla yok olmuş veya yıkılmışlardır. Yer altında kalanlar gün ışığına çıkarılmayı beklerken, günümüze kadar oluşan pek çok anıt eser de yeterince korunamamaktadır. Büyük Atatürk'ün "Misak-ı Milli" diyerek, sınırlarını çizdiği engin tarihi değerlerini araştırmak, ortaya çıkarmak, korumak, yeni kuşaklara ve tüm dünyaya tanıtmak, kültürümüzün, yurt sevgimizin bugünü ve geleceği için milli görevimizdir.

    ÜMİT SALMAN 
    110157203034 

TOKAT KALESİ


  
  Tokat Kalesi’nin kuruluş tarihine ve ilk kullanım dönemlerine ilişkin elde kesin bilgiler bulunmamaktadır. Fakat konumundan, plan özelliklerinden, yapım tekniği ve adının geçtiği kimi tarihsel olaylardan yola çıkılarak, yapının MS 5. ya da 6. yüzyıllarda yapılmış olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu bulgulara ve çıkarımlara kalenin Evdoksia, Endoksia, Dokia gibi adlarla anılması eşlik etmektedir.
Surların üzerinde yükseldiği sarp kayalık aslında doğal bir kaledir. Bugün kim olduklarını bilmediğimiz ilk yerleşimcilerini ve Komana Pontika’dan (Gümenek) göçen kimi Hıristiyan grupları buraya yerleşmek için çeken de bu özellik olmalı.
Komana’nın 9 km batısındaki bu sarp kayalık, bir yandan Sivas yönündeki dar Kızıliniş Geçidini kontrol ettiği, öte yandan da dik Gıjgıj Tepe sayesinde kaleye ulaşan yolu kolayca denetleme olanağı verdiği için oldukça güvenli bir noktadır. Buna, kayalığın doğal yıkımlara dayanıklı görünümünü de eklemek gerek.
 
   Kalenin günümüze ulaşan mimarisi birçok bakımdan Ortaçağ izlerini taşımaktadır. Kesme ve moloz taş kullanılan sur duvarları dış ve iç surlar olmak üzere kademeli biçimde doğu ve batı yönlerindeki kaya kütlelerinin üzerine oturmuştur. Kalenin planı, kuzey yönündeki doğal kayanın kapı olarak kullanılmasına olanak verecek biçimde oluşturulmuştur. Beşgen planlı yapı on sekiz burçla güçlendirilmiş ve batıda “Ceylan Yolu” da denilen 362 basamaklı sarnıç kuşatmalar esnasında ortaya çıkan su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmıştır. Kuleleri, burçları, mazgalları ve sur duvarlarının bir bölümü günümüze ulaşabilmiştir. İçinde çok sayıda mekân bulunmaktadır. Tonozlu yapılar ve bugün de görülebilirken, diğer mekânların sadece temelleri izlenebilmektedir. Kuzey ve güney yönündeki duvarları depremlerden ve onarım eksikliğinden ötürü büyük ölçüde yıkılmıştır. Bu yönde sadece bir burç ve ana kaya üzerindeki surlar ayaktadır.
Yalnızca uzaktan bakınca değil, içten gördükten sonra da şunu söyleyebiliriz: yapının günümüze ulaşan kesimleri bile, onun yüzyıllar boyunca uğradığı ihmale ve tahribata karşın görkemini anlatmaya yeter.
 
    Yazılı tarih, kalenin kuruluşundan sonra uzun yıllar Bizanslıların elinde kaldığını gösterir. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde savunma amacıyla onarılıp yenilenen kale, bir de dönem dönem kimi isyancılara ve yöneticilere hapishane ve sığınak olmasıyla ünlenmiştir. Kaleye en son hükmeden Osmanlılar da sanırız bu özelliğini vurgulamak için, “Çardak-ı Bedevi” demiş kaleye. 1277 yılında Memluk sultanı Baybars’ın Kayseri’ye ilerlemesinden sonra, Muineddin Pervane’nin II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i kaçırmasını Ebu’l Fereç, “Sultanı alarak Doqia Kalesi’ne kaçtı.” diye yazmaktadır. Bu sözler, kentin adının o günkü söylenişlerinden birini verdiği için de önemlidir.

   ÜMİT SALMAN 
 110157203034 

NİKSAR'IN TARİHÇESİ

Niksar, Kelkit Irmağı ile Canik dağları’nın kucaklaştığı, Karadeniz sahilleri ile Orta Anadolu bozkırlarının buluştuğu yerde, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan yol üzerinde bulunduğu için tarih boyunca hem ekonomik,hem de siyasi olarak önemli bir mevkii oluşmuştur.

Bu özellikleri ile hem stratejik bir bölge, hem de insanların çok hoşuna giden bir iklim ve verimli topraklar Niksar’ı cazibe merkezi halin getirmiştir. İte bu cazibe de koskoca bir tarihin hiç ara vermeden bu şehirde yaşanmasına sebep olmuştur.


Niksar eski çağlarda Pontus adına taşıyan bölgenin içinde yer alıyordu. Yerleşme izlerine M.Ö.III.yy.da rastlanmaktadır. Bugünkü NİKSAR’ın yerinde bulunan ve adı bilinen en eski kent Hellenistik Kaberia’dır. Pontus kralı MİTHRİDATES VI’nın M.Ö.b71.yılında Roma Orduları Komutanı 1. LUCULLUS’la yaptığı savataki yenilgisiyle bütün PONTUS Ülkesiyle birlikte ROMA İMPARATORLUĞU’nun emrine girdi.M.S.14-37 yıllarında Roma İmparatorluğu TİBERİUS zamanında, kentin isminin NEOKAİZERİA (NEOKAİSERİA) olarak değiştirildiğini görüyoruz. Hıristiyanlığın yayılış dönemlerinde NEOKAİSERİA önemli bir merkez olmuştur.M.S.344-499 yıllarında meydana gelen iki büyük depremle kent tamamen yıkılmıştır.


XI.yy.ın sonuna kadar Bizans İmparatorluğuna bağlı kalan şehir bu tarihten sonra MELİK DANİŞMENT GAZİ tarafından DANİŞMENTLİLER BEYLİĞİ’ne katılmış ve bu Beyliğe bir süre Başkentlik yaparak NİKSAR adını almıştır.


XII.yy.da 2.Kılıçarslan Bizans imparatorunu yenerek, son Danişmend Beyinide zehirleterek NİKSAR’ı SELÇUKLU topraklarınba kattı. 1397 Yılına kadar SELÇUKLU egemenliğinde kalan NİKSAR bu tarihten sonra YILDIRIM BEYAZİT zamanında Osmanlı idarisine girmiştir.


 ERDAL GÜLER 
110157203044

NİKSAR KALESİ


  Kale  bir  anlamda  Niksar’ın  en  önemli  eseri  ve  simgesi.  Çünkü  kale  tek  başına pek çok eseri barındırıyor içinde. Geleceğe dönük çalışmalar da  kaleyi Niksar’ın en önemli parçası haline getiriyor.
Maduru ve Çanakcı dereleri arasından yükse¬len tepe üzerinde “iç” “dış”  ve “orta” surlarla korunan kale, Roma döneminde bir akropol durumun- daydı. Depremler ve savaşlar nedeniyle yıkılmış, Bizans ve Türk dönemlerinde pek çok onarım görmüştür. Bu nedenle, kesme moloz taştan yapılmış bu kale tüm dönemlerin izlerini taşır.
    İç surlar, şehrin ortasındaki tepenin üzerini ta¬mamen çevrelemektedir. Orta surlar ise, Ma¬duru Deresi’ne dik bir yamaçla inilen kuzey cephesi dışındaki, tepenin üç yanını sarar. Dış surlar, bugünkü görünümü ile yalnız güney eteklerinde yer alır. Büyük bölümü iskân alanı içinde kalan dış surların, Ulu Cami ve Melik Gazi Mezarlığı arasındaki bölümleri ayaktadır.Ulu Cami karşısında halkın “Kulaklı” dediği burçta, yapı taşı olarak Roma  dönemine ait bir lahit kapağı da kullanılmış.


  ERDAL GÜLER 

  110157203044